Satranç

Satranç

24 Ağustos 2012 0 Yazar: 9 Eylül Satranç

BİRİNCİ BÖLÜM

Antik dönemin oyunları olan pettiya, latrunkuli, to, senet oyunları, onları doğurduğu düşünülen uygarlıklarla birlikte yokoldu. Satranç ise yeni koşullara uyum sağlayıp geçmişten günümüze ulaşmıştır. Satrancın ilkel hali olduğu söylenen çaturangaya ait yazılı en eski metinler MS 600’lü yıllara dayanıyor. İran efsanelerinde çaturanganın Hint kökenli olduğundan sözediliyor. Yapılan araştırma ve gözlemler, satrancın Hindistan’da  ortaya çıktığını  söylüyor. Dört kişiyle oynanan satrancın ise, 11. yüzyıldan sonra Hindistan’da oynandığı ve iki kişilik satrancın başka bir dalı olarak ortaya çıktığı günümüzde kabul ediliyor.

 

          

Satranç oyununun ağır taşlarından Fil, Hint mitolojilerinde önemli bir yere sahiptir. Hinduizm’in tanrısı Siva’nın oğlu, orduların efendisi, fil başlı Ganeşa, sıradüzenine (hiyerarşiye) ilişkin bir gücü temsil eder. Hindistan’da M.Ö. 6. yüzyılın ortalarında Budizm’i kuran Saka (İskit) Türkleri’nden Buda’nın (Sidarta Gotama: Amacına ulaşan, anlamına gelir) , Hint efsanelerinde ana rahmine küçük bir fil biçiminde düştüğü söylenir. Hint hükümdarları açısından bakıldığında ise, fil sahibi olmanın bir zorunluluk olduğu görülüyor. Filler, tören alaylarında hükümdarların simgesel binekleri, savaşlarda stratejilerin belirlendiği gözetleme kuleleridir.

Hinduizm’in kutsal dili Sanskritçe’de “dört kısım” olarak adlandırılan çaturanga ne anlama geliyor?..

Bu konu üzerinde gözlem ve araştırmaların yetersiz kaldığını görüyor ve bu noktada teorik bir hamle yapma gereğini hissediyoruz. Çünkü doğal olarak, araştırmalar ve gözlemlerin yetersiz kaldığı noktada, boşluğu, kuramsal öngörüler doldurur. Amacımız, satranç hakkında yeni görüşler ve bakışaçıları geliştirmektir. Eski Hint askeri düzeni, tek tip savaş modeliyle temsil edilmiştir: Piyadeler, savaş arabaları, savaş filleri ve süvariler. Bunların her biri Hint ordusunun bileşeni gibi görülse de, tarihsel süreç içinde biri diğeri üzerinde baskın bir güç olarak ortaya çıkan unsurlardı. Örneğin, savaş fili, savaş atının yerine bir seçenek olarak ortaya çıkmış, hızlı süvari birlikleri ise, antik dönemin etkili gücü olan savaş arabalarından sonra baskın güç olarak etkili olmuştur.

Bu unsurlar, Hint savaş tarihinde, yalnızca tek tip savaş modeli olarak sembolik bir anlam taşımaktadır ve satrancın kökenini açıklamak için Hint ordusuna yüklenen bu anlam bizi ikna etmekte yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle dikkatimizi klasik savaş kalıbından çıkarıp, Hint toplumsal yapısına yöneltiyoruz. Çaturanganın, bu sosyal yapıyı yansıttığını düşünüyoruz ve Hint üst sosyal sınıflarında ilk başlarda dinsel ve kehanet amaçlı oynanan bu oyunun, zaman içinde karşılıklı hamlelerle mücadeleli bir oyun tarzına dönüştüğünü  söylüyoruz. Amacımız, taşlara sembolik bir anlam yüklemek değil, taşların toplumsal yapı içindeki var olan sembolik anlamını ortaya çıkarmaktır.

Eski Hint toplumsal örgütlenmesi kast (zümre) sistemine dayanır. Kast, aynı meslekten olan ve aynı âdet ve geleneklere bağlı bulunan guruplar topluluğudur. Hindistan’da din, milliyet ve ırkın yerini tuttuğundan, kast, özel bir öneme sahiptir. Hint toplum yapısı, dört kasta bölünmüştür. Bu kastların en üstünde egemen Brahman rahipler bulunur. Brahman; Hint kast toplumunun en yüksek kastının üyesi olan din adamlarına verilen addır. Onun altındaki ikinci kastta soylu savaşçılar, üçüncü kastta tüccarlar, çiftçiler, köylüler, sanatkârlar; dördüncü kastta ise işçiler bulunur. Bu bölünmeler dışında günümüzde bir çok kast daha ortaya çıkmıştır. Bir bölgenin reisi olan Raca, soylu savaşçılardan çıkar ve yönetim Raca’nın elindedir. Daha sonraları, “büyük kral” anlamında Mahraca adı öne çıkmıştır. Bu kast yapısı içinde herkes atasından miras aldığı mesleği devam ettirmek zorundadır. Aşağı sayılan kastlarla ilişkide bulunmak günahtır. Evlenmek, ancak aynı kast üyeleri arasında olur. Üst kastta olanlar, aşağı kast insanlarından bulaşıcı bir hastalıktan kaçar gibi sakınır. Hindistan’ın dışarıya karşı zayıf olmasına sebep ve başlıca etken, Hintliler’in bu toplumsal örgütlenmesi nedeniyle aralarında birleşememesidir.

Hint dini olan Brahmanlık, yüzyıllardır süren bir Hindu dini olmuştur. Bu din üç tanrı (Brahma, Vişnu, Siva) esasına dayanır. Bu Hint teslisinde (üçlemesinde), Brahma yaratıcı, Vişnu koruyucu, Siva ise yıkıcı tanrı olarak nitelenir. Brahman inancına göre, insan öldükten sonra yok olmamakta, kendine başka bir bedende yaşam bulmaktadır. Yeniden doğuş (reenkarnasyon) olarak bilinen bu inanışa göre, öldükten sonra insanın hangi bedene gireceği, davranışlarına ve kast kurallarına uymasına bağlıdır. Bu anlayışa göre ölüm yok olmak değil başka bir bedene geçiştir. Dinsel yasalarla çevrilmiş bu kast düzeninde, her kötü davranış ceza, her iyi davranış ödül kazanmaktadır. Alt kasttan biri, yasaya uymaz ya da bozarsa, daha aşağıya, merdivenin daha alt basamağına düşer hatta hayvana dahi dönüşebilirdi.  En üst kastta olanlar ise, iki kez doğanlar diye adlandırılıyordu. Bu inanışa göre bir Raca, görevlerini layığıyla yerine getirebilirse, bir ilah olabilirdi. Aşağı kastta olanların da yukarı çıkmak için bir nedenleri vardı. İtaatkâr ve uysalca davranarak kastının tüm kural ve davranışlarını uygulayıp hizmet ederlerse, daha yüksek bir kastta yeniden doğup yeni bir kimliğe bürünebilirlerdi.

Yaygın olan inanışa göre, bir Brahman rahibin, hükümdarı (Raca) eğlendirmek için icat ettiği sanılan çaturanga oyununda, bu kast sisteminin aynen yansıtıldığı söylenebilir. Öyleyse, satranç tahtasındaki taşların dizilişini de bu açıdan değerlendirebiliriz. Brahman – Raca ikilisi ve savaşçılar tahtanın ilk sırasında yer alırken, alt  sırada halk; pek çok, kalabalık olarak piyonlarla sembolize edilmiştir. Kurallar gereği, oyunda görevini kusursuzca yerine getiren piyon, son yatayda yeniden doğup yeni bir kimliğe bürünerek bir üst sınıfa terfi edebilir.

Eski Hint toplum yapısı, raca – brahman,

Ortadoğu İslam toplum yapısı, şah (halife) – vezir,

Avrupa Hıristiyan toplum yapısı, kral – rahip üst ikilisi olarak temsil edilir.

Kast sisteminin bir ölçüde Avrupa’daki karşılığı olan sınıf yapısını ise, İngiliz Burjuva Devrimi’nden örnek alarak ortaya koyalım. İngiliz Burjuva Devrimi’nin (1640-1660) lideri olan Olivır Kıromvöl (Oliver Cromwell) ile “Yuvarlak Kafalıları”nı, Kral 1. Çarls (Charles) ile “şövalyelerini” ve bu dönemde Kral’ın idamını filmlerde izlemiş, tarih kitaplarında okumuştuk. Kendisine karşı güçlenmekte olan Parlamento’nun gücünü kırmak isteyen Kral, desteğini “büyükbaş” (grandees) olarak bilinen üst düzeydeki soylulardan ve “şövalye”adı verilen feodal savaşçı beylerden alıyordu. Parlak giysileri olan bu beylerin saçları da uzun ve bukleliydi. Kıromvöl’ün yeni model ordusunu oluşturan yuvarlakkafalı küçük çiftçilerinin giyimleri ise basitti. Saçlarını kısa kestirmeleri nedeniyle onlara “yuvarlakkafalılar” (roundheads) adı takılmıştı. Bu şekilde bir adlandırmanın altında toplumsal bir horgörü yatmaktaydı. O dönemin feodal toplum yapısını bir satranç tahtasına benzetirsek, satranç taşlarının iki gruptan oluştuğunu görürüz: Üst tabaka (soylular) ile alt tabaka (halk – piyonlar).

Parlamento güçlerinin savaşı kazanmasından sonra, devrimin kazanımlarıyla, yükselme (terfi), bundan sonra soyluluğa göre değil, kişinin değerine bağlı olacaktır.

         

                          Olivır Kıromvöl’ün yuvarlak kafalıları

İngiliz satranç ustası Havırd Sıtantın’ın (Howard Staunton, 1810 – 1874) tasarlayıp adını verdiği satranç taşlarını, ülkesinin bu sınıfsal yapısını göz önüne alarak tasarladığını düşünmekteyiz. Ülkesindeki soylu kesim ile şövalyeler (büyükbaşlar), satranç tahtasının ilk sırasında yeralırken, yuvarlakkafalılar (halk, piyonlar), alt sırada, pek çok olarak sembolize edilmiştir.

Fransız tarihçi Jorj Dümözil (Georges Dumezil) (ölümü 1986), halkların inançlarını ve efsanelerini kıyaslayarak önayak olduğu bir kurama göre, Hint-Avrupalı olarak sınıflanan halkların kendine özgü bir sosyal örgütlenişe sahip olduğunu ileri sürer. Hint-Avrupalılar deyince Sanskritçe, Farsça, Latince, Grekçe konuşan halklar anlaşılıyor. Dümözil, Hint, Fars, Yunan, Latin halkların sosyal örgütlenmedeki yapı benzerliğine dikkat çekmiştir. Dümözil’e göre, bütün Hint-Avrupalı halkların oluşturduğu kurumlar, özellikle üçlü bir sosyal sınıf (yönetenler, savaşçılar, üretenler) temeli üzerine kuruludur. İşte bu sosyal yapının satranca da yansıtıldığını düşünüyoruz.

Sosyoloji kitaplarında kapitalist toplum yapısı, yukarıdan aşağıya sıralanmış bir piramit şeklinde çizilir. Tepede oturan zengin azınlık kesimlerin hareket yeteneği geniş iken, piramidin dibinde olan  alt kesiminin hareketi kısıtlı ve mekânı dardır. Kapitalist toplum yapısı, bugün de bu sıradüzeniyle, eşitsiz,  baskıcı ve sömürücü bir sistem olarak varlığını sürdürmektedir. Bu sistemde, kast sisteminden farklı olarak, yukarıya çıkma ya da aşağıya inme  olasıdır. Ama sınıflar ve tabii ki sistem değişikliklere rağmen yine de varlığını sürdürür.

Modern satranç tahtasındaki taşlar da, aynı sıradüzeni (hiyerarşiyi) temsil etmektedir. Piyonlar son yataya geldiğinde üst bir figüre dönüşür ancak oyun bittikten sonra taşlar, aynı eski düzen içinde yeniden başlangıç konumuna dizilir. Bu oyunu geçmişten bugüne çeşitli toplumlarca ilgi çekici kılan, diğer oyunlarda olmayan bu sıradüzenidir.

Günümüzde, burjuva ideologlarınca oluşturulan ve  eski Hint kast sistemini andıran resimdeki bu sistem, dünyayı yönetmek amacıyla ortaya çıkıyor. Piramidin üst kesiminden dayatılan savaşçı ve baskıcı sıradüzeni, zayıf devletleri çökertip kaynaklarına el koyarken, piramidin altında devletler, mülksüz hale getiriliyor. Dünya yeniden bir tabakalaşma dönemine girerken, bunun adına Doğu-Batı sentezi deniyor. Piramidin tepesinde milyarderlerden oluşan küresel sermaye konumlanmışken, piramidin dibinde ise milyarlarca yoksul konumlanmıştır. Piramidin tepesinde sermaye bütünleşirken, piramidin alt kesimindeki çoğunluk, etnik ve dinsel cemaatlere bölünüyor.  Ruhban sınıfı, kurulu düzene kutsal bir nitelik kazandırılmasına katkıda bulunurken, dini, güçlünün hakimiyetini haklı çıkaran bir ideoloji olarak kullanıyor. Din, bu şekilde ruhbanların komplosuna kurban giderken, şunu unutmamak gerekir ki ezilenlerin dini, kölelikten ve sefaletten hemen kurtulmayı vaaz eder. Dünyadaki bu kapitalizmin, dolayısıyla emperyalist sistemin sonu geldiğinde, satranç tahtasındaki taşların da değişeceği kesindir.

İKİNCİ BÖLÜM

Kültürel alışverişler; geçmişte en çok ticaret veya savaşlar yoluyla gerçekleşmektedir. Satrancın, tüccarlar aracılığıyla Hindistan’dan İran’a ulaştığı, Sasani şahlarının saraylarında  oynandığı söylenir. Araplar, 651’de İran’ı istila edip halife yönetimine dahil edince Fars kültürünü önce muhafaza ettiler, daha sonra Abbasiler döneminde benimseyip kendi kurumsal yapılarına yansıttılar. Bu dönemde satrancı da öğrendiler. Varsayımlara bağlı çaturanganın aksine, satranç, Ortadoğu’da kuralları belli bir oyun olarak belgelenmiştir.

Arap İslam tarihçisi Mesudi (ö: 957), yedinci Abbasi halifesi Harun Reşid’in (yön. 786-809), satranç oynayan ilk halife olduğunu söyler. “Eğlenmeden yaşamak olası değildir. Bir hükümdar için de eğlencelerin en güzeli satrançtır” sözü Harun Reşid’e aittir. El-Adli, er-Razi ve es-Suli İslam coğrafyasında ortaya çıkan ilk satranç ustaları olarak bilinmektedir. Satranç oynayan bir ailede yetişen, gençliğinde Hazar bölgesinden Bağdat’a gelen bir Türk olan ve Bağdat’taki halife saraylarında oynadığı tüm oyunları kazanan Ebubekir es-Suli (ö: 946), dünyaca, satrancın ilk büyük ustası  kabul edilmektedir. Es-Suli’den eski kuralların geçerli olduğu bir oyun aşağıdadır:

Es  Suli – Rakibin adı yok veya saklı

Bağdat – 940

1. g3 g6 2. g4  Piyonlar o dönemde ilk çıkışta iki hamle oynayamıyordu. Modern olarak adlandırılan bugünkü satranç oyununda, piyonlar merkez mücadelesi için birbirleriyle hemen çatışma durumuna girer. Eski kurallara göre oynanan bu oyunda ise erler yavaşça merkeze sürülüyor.2…f6 3. e3 e6 4. Ae2 d6 5. Kg1 c6 6. f3 b6 7. f4 a6 8. f5 gxf5 9. gxf5 exf5  siyahın c8’deki fili, f5’deki eri koruyamıyor; çünkü o dönemin kuralına göre fil, çapraz yönde taş üstünden bir kare atlıyordu. 10. Fh3 Ae7 11. Kf1 Kg8 12. Ag3 Kg5 13. Fxf5 h6  siyahlar, erini filin hedefinden kurtarıyor. 14. Fh3 Ad7 15. d3 d5 16. c3 Vc7 17. b3 Ka7 18. c4 Fd6 ( atlayış) 19. Ac3 Fe6 (atlayış)

20. cxd5 cxd5 21. d4  dikkat edin! Vezir c3’teki atı yiyemiyor çünkü hareketi çaprazda bir kare ile sınırlıdır. Siyahın e6 fili, beyazın h3’teki filini yiyemiyor çünkü fil, çapraz yönde bir kare atlıyordu. 21…Ff8(atlayış) 22. Kf2 Vd6 23. b4 Kc7 24. Şd2 b5 25. Fa3   Beyazın fili, c5 hanesine oturup iyi bir konumda olacak.  25…Ab6 26. Fc5 Ac6 27. a3 Şf7 28. Vc2 Fc4    Siyahlar, 28…Ac4+ 29. Şe2 Fg4+ ile bir saldırı başlatabilirdi.

29. Kaf1 Kg6 30. Ah5 Şe8 31. Axf6+ Şd8 32. Afxd5 Kb7 33. Kxf8+ Şd7 34. Ff5+ Şe6 35. Af4+  mat

Beyazın c5 ve f5’teki fili, rakip şahın e7 ve d7’ye, beyazın f8’deki kalesi, şahın f7’ye gidişini tutuyor, siyah şah mat oluyor.

Yukarıdaki eski sistem oyundan da görüldüğü gibi, Er, Vezir ve Fil’in ağır hareketi nedeniyle, eski kurallara göre oynanan bu oyun, ağır gelişen ve daha çok sabır isteyen bir oyundu.

Timur (1336 – 1405) ve Satranç

Hüküm sürdüğü 35 yıllık sürede ordusuyla katıldığı savaşlarda yenilgi yüzü görmemiş olan Timur (Demir), satranç oyununda da ustaydı. Dönemin tarihçilerinden Ahmet İbni Arapşah’tan öğrendiğimize göre, o devrin en büyük usta oyuncularını yenmiştir. Arapşah, Timur’u şöyle tanımlamaktadır: “Zekasını bilemek için düzenli olarak satranç oynardı. Fakat bildik satrancı kibirine yediremediği için, bunun yerine büyük satranç oyununu oynardı. Bunun tahtası, 10×11 kareden oluşur; iki deve, iki zürafa, iki bekçi, iki kale, bir vezir ve birkaç fazla taş daha ilave edilirdi. En zor oyunlardan biri olan bu oyun, Timurlenk satrancı olarak bilinirdi.” Bugün geçer piyon olarak bildiğimiz hareket de büyük olasılıkla Timur satrancındaki Yalın Er’in özel bir hareketinden uyarlanmıştır.

Söylenen odur ki, Timur satranç oynarken şah kale manevrasıyla rakip şahı mat ettiği sırada oğlunun doğduğu haberini alınca oğluna “Şahruh” (Şahkale) ve yeni yaptırdığı bir kente de “Şahruhiye” adını vermiştir.

Timurlular döneminde (1370-1507) eğer bilge biri olmak isteniyorsa, satranç oynamayı bilmek gerekirdi. Örneğin, bu dönemin en büyük şairlerinden Ali Şir Nevai (1441- 1501) satranç oyununa tutkun ve iyi bir oyuncu olarak bilinirdi. Yine Timur’un torunu, Şahruh’un oğlu olan Uluğ Bey’in (1394-1449) de astronomi ve matematik alanında çok önemli katkıları vardır.

Endülüs’te ve Avrupa’da Satranç

Klasik söyleme göre, satranç, Hindistan, İran ve Arap (Emevi) – İslam yoluyla Afrika üzerinden 711’de İspanya’ya ulaşacak ve burada kurulan Müslüman Endülüs devletinde kendine sağlam bir yer edinecektir. Endülüs’te kadınların da satranç oynadığı, saraylarda resmedilmiştir.

Haçlı seferleri dönemini yansıtan bu resimde, müslüman oyunu kazanmış görünüyor.

Avrupalı Kralların Katolik papa önderliğinde, önce 1063’te Endülüs’e ve daha sonra 1096 yılından itibaren Ortadoğu’ya (Kudüs) başlattığı Haçlı Seferleri dolayısıyla buradaki halklarla 200 yıldan fazla süren çatışma ve etkileşimin bir sonucu olarak, kültürel birikimle ülkelerine dönen şövalyeler, satranç oyununu Avrupa’ya taşımışlar ve satranç Avrupa’da hızla yaygınlaşmıştır.

Bu süreçten sonra Avrupa’da Rönesans ve Reform’la yaşanan değişim hareketinden satranç da payını alacaktır. Satranç tahtasında Vezir Kraliçe’ye, Fil Rahib’e dönüşecek, Kale ve Fil’in hareket gücünü alan Kraliçe, en güçlü taş haline gelecektir. Fil’in taş üzerinden atlayışı sona ererken, çaprazdaki hareketi serbest bırakılacaktır. Erler oyunda önem yitirip yem anlamında Piyon’a dönüşecektir. Öte yandan, piyonlar ilk çıkışta iki hane yürüme izni alırken, son yataya ulaşan Piyon istediği taşa terfi edecektir. Kral’ı (Şah) güvenli bölgeye taşımak için rok kuralı uygulanacaktır. Böylece satranç daha dinamik bir oyun şekline bürünecektir.

Aşağıdaki oyun, İspanyol krallığı döneminde yeni kurallara göre oynanıp kayda geçmiş ilk modern satranç oyunu olarak bilinmektedir.

Fırantisko de Kasteyvi (Francisco de Castellví)– Nartiso Vinyoles (Narciso Viñoles) Katalonya 1493

1.e4 d5 2. exd5 Vxd5 3. Ac3 Vd8 4. Fc4 Af6 5. Af3 Fg4   6. h3?  [ 6. Fxf7+ Şxf7 7. Ae5+ Şe8 8. Axg4  beyazın bir piyon kazancı ve konumsal üstünlüğü vardır. ]  6…Fxf3 7. Vxf3 e6 8. Vxb7 Abd7 9. Ab5 Kc8 10. Axa7 Ab6 11. Axc8 Axc8 12. d4 Ad6 13. Fb5+ Axb5 14. Vxb5+ Ad7 15. d5 exd5 16. Fe3 Fd6 17. Kd1 Vf6 18. Kxd5 Vg6 19. Ff4 [ 19. O-O daha iyi ] 19…Fxf4??  [19…Ve4+ zorunluydu ] 20. Vxd7+ Şf8 21. Vd8  mat.

Resim Düzenleme: İskender Altındiş, Şevki Hacıoğlu

ÖncekiSonraki

Bu yazıyı paylaşın: